Nitel çalışmanın nasıl çıktığından bahsetmek için öncelikle nicel çalışmaların geçmişine bir bakmamız gerekecek. Nicel çalışmalar bildiğimiz Galelio, Newton gibi bilim adamlarının gözlem ve deneyleriyle kabul görmüş bazı kaotik bilgileri yıkması ile başladı. Tabiki bu Galelionun hayatının ızdıraplı şekilde sürmesine sebebiyet verdi. Kilise bilimsel yöntemi yani araştırıp ölçüp sonuca varmayı kabul etmedi.
Oysa gerçeği bulmak için bilimsel metodlara başvurmak gerçekçi sonuçlara ulaşmak için en doğru yoldu. Nitekim zamanla bunlar aşıldı ve artık bilim Gözlem, Tümevarım, Tümdengelim ve Doğrulama metodlarını kullanarak gerçeği aramaya başladı.
Gözlem (Observation): Herhangi bir olayın gözemlenmesi ve bu gözlemlere ilişkin veri toplanması.
Tümevarım (Induction): Verilerin incelenmesi sonucunda ortaya bir genelleme konulması ve hipotez oluşturulması.
Çıkarım (Deduction): Hipotezin tahminlerde bulunmak için kullanılması.
Doğrulama (Verification): Tahminlerin deneylerle veya ek gözlemlerle, bağımsız araştırmacılar tarafından test edilmesi ve sonuçlar ışığında hipotezde gerekli değişikliklerin yapılması.
Bilimadamları o zaman araştırılan konuda örnek olarak bu nesnelerin yere düşmesi olsun, tek gerçeğin yani varılabilecek tek bir doğrunun olduğunu kabul etmişlerdi. Bu bir akım olarak realizm yani gerçekçilik olarak tarihte yer aldı. Yer aldı diyorum çünkü bu zamanla değişecekti. Realistler bilginin dışarıda olduğuna, gözlem ve ölçme ile tespit edilebileceğine inanmaktalar. aradıkları gerçek insanlardan bağımsız, onların hayal güçlerinde, düşüncelerinden bağımsız ve değişmeyen olduğuna inanmaktadırlar. İşte nicel çalışmalar bu temelde hayat bulmuştur. Hatta tarihte psikolojik çalışmalar yani insan davranışları, ölçme cihazları ile tespit edilemediği için bilim sayılmamıştı, çünkü bilim o zaman ölçülebilir gözlemlenebilir sonuçlar veren çalışmaları içeriyordu, bu sebeple ilk psikoloji laboratuvarları kuruldu (Wilhelm Wundt, 1879), ki şu anda bildiğimiz davranışçı yaklaşım (pavlovun köpeği, insan deneyleri) bu laboratuvarlarda test edilmiş ve böylelikle psikoloji de bir bilim olarak kabul görmüştü.
Nicel çalışmalar bu şekilde ortaya çıkmışken, nitel neredeydi? Neden yoktu?
Bir fikiri insanın kabul etmesi nasıl ölçülebilir? Metre, kronometre.. peki bunu ölçtük diyelim sorunun cevabı tek bir cevap mı olacak, yoksa birçok yaklaşımla birçok sonuç elde edileceğimi ortaya çıkacak.
İnsan sevgisini kaba koyup tartamazsınız, bu sebeple başka yöntemler kullanmanız gerekir. İşte burada İngiliz sömürgeleri üzerinde başlayan araştırmalar devreye girmekte. Aslında nitel araştırmaların çıkış noktası sömürge ülke halklarının hareket ve davranış biçimlerinin kontrol altında tutulması için yapılan araştırmalardı. Bu günümüzde de bu şekilde kullanılmaya devam da etmektedir. Birçok toplum önce incelenmekte, sonra gerekli yaklaşımlarla sindirilmektedir. Şimdi bu siyasi kısmını bir kenara bırakalım ve bir de realist bilim ile idealist bilime değinelim.
İdealistler, realistler gibi bilginin dışarıda somut bir nesne gibi olduğuna inanmazlar, bilgi insanın beynindedir ve ancak bunların incelenmesi ile bulunabileceğine inanmaktadırlar. Gerçeğin tek olmadığına birden çok gerçeğin olduğuna inanırlar. Bunun en büyük adımı ve ıspalarından birisi Einstein'ın İzafiyet Teorisidir. Kurama göre "Kurama göre, bütün varlıklar ve varlığın fizikî olayları izafidir." Gerçeğin tek olmadığını ispat eden bir diğer deney ise Young Deneyi olarak bilinir, özellikle linkteki videoyu izlemenizi öneririm. Bir araştırmanın sonucu her zaman tek değildir, birden çok sonucu olabilir. Bu da idealistlerin bir yaklaşımı olarak kabul edilmiştir. İdealistler fiziksel gerçeklikleri tabiki reddetmezler ama bir çocuğun kerpeteni hiç görmemiş hiç duymamış olması o çocuk için kerpetenin var olmadığı anlamına geldiğine inanırlar. bu yüzden idealistler gerçeğin insan zihninde var olduğunu kabul etmişlerdir.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.